Bir yıl önce bugün hayatımda benim için önemli yeri olan birini ‘Salih Dedem’i -annemin babası- kaybettik.
(Ve sadece 1 ay sonra da ‘Halil Dedem’i -babamın babası- kaybedecektik.)
28 yaşıma kadar ailemden neredeyse kimseyi kaybetmemiştim. Bu ihtimal aklıma gelince bile çok korkuyor, gözlerim hemen doluyor, nasıl karşılayacağımı bilmiyor ve vereceğim tepkiyi kestiremiyordum.
Yaklaşık 2 buçuk yıldır ingiltere’de yaşıyorum. Salih Dedem’in ağırlaştığı haberini aldığımda, yetişemeyeceğim bir cenaze olduğumu anladım. Yüreğimde Dedem için ayrılmış yere derin bir acı çöktü, işten izin alıp ilk uçağa atlarken aklımda tek bir soru vardı: ‘Uzakta olmakla hata mı ediyorum?’
İlk saatimi dedem almıştı bana, omzunda parka götürürdü, arkadaşlarım kalbimde hep bolca şefkat olduğunu söylerdi ve ben bu şefkati birlikte karınca yuvalarına ekmek bıraktığımız dedeme borçlu olduğunu düşünürdüm. Güzel adamdı… Bilirdim hiç bir zaman çok parası olmadı ama hiç bir zaman harçlığımı eksik etmedi. En çok okumamı isterdi, İngiltere’de çalışmaya başladığımda ‘Aferin sana kurtardın paçayı, hep çok çalış! demişti ve bunlar benim onun ağzından duyduğum ve kendimle ilgili olan son cümlelerdi.
Ölümü sandığımdan büyük bir sükunetle, olgunlukla ve sakinlikle karşıladım. Annemin, anneannemin ve teyzemin yaşlı gözlerini görünce güçlü olmak, ayakta durmak zorunda hissettim belki de. İçimde derin ve ince ince dibe işleyen bir acı vardı.
Dedemi defnettik, ben 1 hafta annemlerle vakit geçirdim ve sonra buradaki hayatıma geri döndüm. Bir şeyler değişmişti, içimden hiç bir şey yapmak gelmiyor, sürekli kendimi sorguluyordum ve usuldan da bir pişmanlık seziyordum. “Burada olmakla hata mı yapıyorum?” “Ya ailemdeki diğer insanlarda da aynısı olursa?” “Dedemi son bir kez görebilmeliydim, yetişemedim.”
Bu ruh halim yaklaşık 1 ay sürdü, sürebildi. Bu sefer aile ziyareti için eve gittiğimde kapıyı annem yerine babaannem açınca gözlerim direkt Halil Dedemi aradı, “Dedem nerede?”. Küçüklüğümden beri astımı vardı Halil Dedem’in, ara ara hastaneye yatar, iyileşir çıkardı. Yine öyle bir şey olduğunu ertesi sabah hep birlikte ziyarete gideceğimizi, zaten şu anda da hastane odasına almadıklarını şöyledirler. Sabahı beklemeyi ben de uygun gördüm ama dedem sabaha çıkamadı ve ben yine Dedem’i son kez göremedim hem de 10 dakikalik mesafede olmama rağmen. Daha çok yeni olan acının yanına yenisi oturdu. Belki bu sefer daha da zordu. Babamı hayatımda ilk defa çaresiz görüyordum.
O’ da güzel adamdı. Tavlada yenilince sinirlenirdi, ailece okey oynamak tadından yenmezdi, çocukluğumda ramazan aylarını birlikte geçirirdik ve bana hep‘Güüliit’ diye seslenirdi. Kendimi bildim bileli saçları bembeyazdı. Dedemi o zaman farkında olmadığım ama aslında son kez ziyaret ettiğimde bana ilk defa ‘Kendine iyi bak dedecim, seni seviyorum” demişti.
Tam bir ay arayla Halil Dedem’i de Salih Dedem’in yanına defnettik. Ben yine bir hafta ailemle vakit geçirip hayatıma geri döndüm, aslında herkes hayatına geri döndü.
Bir yıl sonra bu sabah uyandığımda tıpkı geçen seneki gibi hissettim.
Anladim ki; kalbimizde derin yeri olan birini kaybedince duyulan acı hep yerli yerinde ve aynı şiddetle duruyor. Sadece zamanla kalbimizde o acının olduğu yere daha az uğruyor, kalbimizde ayırdığımız yeri daha az ziyaret ediyor ve kendimizce bununla başa çıkmaya çalışırken “Ne çabuk bir yıl oldu…” diyoruz.
Ve ben hala uzaktayım. Ama artık önemli olanın bulunduğum yer olmadığını biliyorum. Önemli olan sevdiğimiz birini,birilerini son kez görmek de değil; her gördüğümüzde bol bol anı biriktirmek, kalp kırmamak, çokça sohbet etmek, telefona değil yüzlerine bakmak, bol bol fotoğraf çekilip aile albümleri yapmak, güzel günleri oturup yazmak, ara ara telefon etmek ve onlara bolca ’seni seviyorum’ demek!
Bugün iki dedemi de sevgiyle anıyor, biriktirdiğimiz güzel anıları hatırlıyor ve aynı acıyı hissetmek pahasına kalbimeki yerlerinde uzunca vakit geçiriyorum.
Canım Salih Dedem ve canım Halil Dedem, ikinizi de çok seviyorum.
Not: Bu yazı ilk olarak medium hesabımda yayınlandı.