Şuan bu satırları Stuttgart Vaihingen‘den yazıyorum. Babamın doğduğu, büyüdüğü, küçüklüğümden beri ondan çokça dinlediğim hikayelerin geçtiği yerden. Okul 2 haftalık Christmas tatiline girince fırsat bildim, geldim.
Her kız için babası özeldir, her kız evlat babasına düşkündür, ilk aşkı ve muhtemelen ilk kahramanıdır. Benim için de durum farklı değil. Ama babamı çok sevmekle, tanımak arasında fark olmalıydı. Adım attığı yerlerde adım atmak, birlikte büyüdüğü insanları, hayatında iz bırakanları ve hayatında iz bıraktıklarını görmek, babama gerçekten yakın olmak yani büyümek istedim. O yüzden okuyacağınız hikaye benim babamı tanıma hikayem.
Annesini bir yaşına bile gelmeden kaybetmiş babam, midesinden hastalanmış sonra da vefat etmiş. Zira ozamanlar tıp bu kadar ileri değilmiş. Böyle anlatıyor büyükler. Almanya’ da doğmuş, 10 yaşlarına kadar üvey anne elinde bolca dayakla büyümüş, sanırım bu yüzdendir ki hayatım boyunca tek bir fiske bile yemedim ondan. Bebekken çocuk felci geçirmiş, ayağında ben bildim bileli protezi var. Hangi bacağında olduğunu sorarsanız önce bir düşünür öyle cevap veririm, çünkü bilmem, raporlarda %70 özür yazan durumu ben hiç hissetmedim. İlkokulun bir kısmını almanyada okumuş, o yüzden almancası yıllar geçmesine rağmen mükemmel. Almanca konuşan bir turiste rasladığımızda neden bu kadar keyifle konuştuğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Çocukken öğrendiğiniz bir dili pratik etmekten, anılarınıza gitmekten daha keyifli ne olabilir ki ?
Sonra Türkiye’ye göndermiş dedem, memlekete. Okumaya orda devam ederse daha iyi olurmuş. Orta okulun bir kısmını, liseyi , üniversiteyi Türkiye’ de okumuş. (Buralarda daha çok hikayeler var anlatsam roman olur.) İlk sınava girişinde ingilizce öğretmenliğini kazanmış, protezini bahane edip kayıt etmemişler, okuyamazsın demişler. Memleket o zamanda baya garipmiş doğrusu! Şuan olanlara şaşırmamak gerek. Yılmamış, bir kere daha hazırlanmış. Bu kez Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği… 25 yıldır mesleğini aşkla yapar. Torpil değil tanıyabileceğiniz en iyi diş hekimdir -bir gün koltuğuna oturursanız anlarsınız- 😉 Gecenin bir yarısı hastaya gittiğini bilirim, ee diş ağrısı başka şeye benzemez.
Aşağıda göreceğiniz ilk resim ilkokuluna ait. Okulun tarihi 100 yıldan fazla. Bu arada halam da, hatta kuzenlerim de aynı okula gitmişler. Merdivenlerini çıkarken içim bir tuhaf oldu.Babama bir adım daha yaklaştım. Sonra belediye binasını, koşup oynadığı, arkadaşlarının olduğu yerler var.
Aşağıda da her zaman saygıyla andığı komşuları var. Çocukluk arkadaşı Charlie ve Margarite’nin anne ve babası, Frau Klingen ve eşi, arka bahçedeki marangozcu Herr Hauk ve eşi. Yusuf’un kızı olduğumu öğrendilerinde yüzlerine yayılan o muhtemeşem gülümsemeyle babama bir adım daha yaklaştım evet. Nasıl olduğunu, neler yaptığını merak ettikleri her şeyi sordular. Fotoğraf çekme isteğimden memnun olup, poz vermek için üstlerini bile değiştirdiler 🙂 Ayrılırken her biri bana muhteşem sıcaklıkta birer kucak verdi. Selam söylemeyi unutmamamı sıkı sıkı tembihlediler. Babamın çocukluğunu anlattılar bana, küçükken buralarda oynardı aaahhh Yusuf… Evet bir adım daha yaklaştım babama.
(Almanlar soğuktur, hele akdenizden geldiyseniz içiniz üşür ama yine çok muhteşem insanlarla karşılaşmaya devam ediyorum, hem de uçaktan ilk indiğimden beri. Yeri gelmişken uçaktan indiğimde bana metroya ve otobuse kadar bebekleriyle eşlik eden, az zamanda bolca muhabbet ettiğimiz sevimli alman çifte teşekkür ediyorum.)
Dönerken 50 yıldır aynı yerde duran bakkaldan bir şeyler aldım. Babamın çocukken şeker aldığı yerden, evet ve ona bir adım daha yaklaştım.
(Minnacık bir not düşüyorum: Fotoğrafları çekerken yazacağım bu yazının ateşi içime düştü ve tam o anda tabletim bozuldu. Enerjim fazla gelmiş olmalı! O an düşündüm ki aslında hayat asla planladığınız gibi olmuyor. Eve gelip şarja takınca düzeldi. Daha fazla fotoğraf için tekrar gideceğim, diğer detayları o zaman görebileceksiniz. )
Bir de uzakta oldukları için henüz gidemediğim Frau Rosa ve eşi var. Babamın çocukluktan kalma alışkanlıklarını şekillendiren, sanırım biraz anne gibi olan bana da küçükken çok sevdiğim bir masal kitabı getiren kilisenin papazı ve eşi. Bugün telefonda konuştuk, tahminimce anneannem yaşlarında. Çok iyi bir ingilizcesi var, uzun bir konuşma oldu. Babamı çok görmek istediğini, kardeşimi, annemi hepimizi tek tek sordu. Ben de biraz onun hikayesini dinledim. Kapatırken “Baban harika bir çocuktu, sizleri de iyi yetiştirdiğine eminim” dedi. Gözledim doldu. Fırsat bulursak görüşmek üzere telefonu kapattık. Ve bir adım daha yaklaştım babama.
Burada bir kaç günüm daha var. Bu bulunduğum zaman zarfında bulabildiğim kadar çok insanlar konuşmaya devam edeceğim. Bolca fotoğraf çekeceğim ve dönünce babama gururla “artık sana daha yakın hissediyorum!” diyeceğim.
Tanıştığımıza memnun oldum baba, sen bir evladın başına gelecek en güzel hikayesin.
Sevgiyle.